ölümlü bir elin intikamı.


dev bir kaya var. en tepesi kağıt gibi ince ve sivri. insanlar o kayaya tırmanıp bir ayin eda eder gibi intihar ediyorlar. hepsi aynı şekilde. ellerindeki bıçakları, kendi bogazlarına saplayarak. fiziksel bir zorlama olmadan. tamamen kendi iradeleriyle. kimisi en tepeye ulastığında bunu gerçekleştiriyor kimisi henüz ortalardayken. bedenlerinden akan kan kayanın yamacındaki çalılıkları suluyor. hayır, bir düzeltme yapmam lazım. çalı değil daha ufak otlar onlar. sonbahar yağmurlarıyla yeniden doğan otlar gibi. ölü bedenler bir süre sonra kayanın dibine doğru yuvarlanıyor.
o kayaya tırmandım.
niçin yaptım bunu bilmiyorum. hatırladığım tek şey, o sonu gerçekleştirmek için oraya tırmanıyordum. yolda tereddüt eden iki yaşlı insana bıçaklarını boğazlarına saplayıp ayinlerini tamamlamada yardım ettim. içlerinden birisi vazgeçmek istedi. biraz zor kullanmak mecburiyetinde kaldım. içimdeki dürtü bunun kutsal bir bir görev olduğunu, muhakkak herkesin yapması gerektiğini söylüyordu. en tepeye ulaştığımda kan kırmızı bir gün batımı vardı. güneş de bir çeşit kızıl elma olmuştu.
sonra nasıl olduysa aşağı indim…
en tepedeyken bıçakları boğazıma saplamayı unutmuştum.
elimde iki bıçakla şehirde geziyordum. köy de olabilir.
sonra şehir bir suriye şehrine dönüştü. başlangıçtaki ütopik durum kayboldu. daha gerçekçiydi. ama ellerimdeki bıçaklar. onlar elimde duruyordu öylece. iç savaş vardı. birçok farklı grup çatışıyordu. kürtler vardı, birinci grup araplar -bunlar bizim desteklediklerimiz olmalıydı-, biz kimdik, ikinci grup araplar, kürtleri destekleyen araplar, kendimi kürt olarak mı tanıtmalıydım, kürtlerden nefret eden araplar, hristiyanlar, işid, ve daha birçoğu… bulunduğum şehrin, köy de olabilir, kimin hakimiyetinde olduğunu kestiremiyordum. insanların beni karşı cepheden biri zannetmelerinden korkuyordum. işid kontrolunde bir sehirde kürt olmaktan korktum. esad’in eline düşmüş bir cihatçı. ama her nedense o bıçaklardan kurtulmayı beceremiyordum. ellerimdeki bıçakları göstere göstere sokakları geziyordum. tir tir titreyerek.
kayaya tırmanırkenki sahip olduğum soğuk kanlılık yok olmuştu.

anlatmayı kesti. belki de hikaye burada bitiyordu.
sonra pencereden yağan karı izliyormuş gibi dalıp gitti.
Sormadım.
geçen 3 yıl boyunca nereye kaybolduğunu, neden ailesi dahil kimseye haber etmediğini.
muhtemelen aynı yalanı söyleyecekti bir uzak doğu ülkesinde yüksek lisans yapıyordu. herkese farklı bir ülke ismi söylemişti. japonya, hong kong, malezya…

Çay içer miyiz!!!!!