İran Gezi Notları 9 – Tus Şehri (Meşhed)


Meşhed’in Bir Yanı Nişapur Diğer Yanı Tus

Meşhed’deki ikinci günümüzde, yine Nişabur gibi tarihi bir şehir olan ancak günümüze pek bir şeyin kalmadığı Tus şehrine gittik.  Nişabur Meşhed’in güney tarafında (araba ile 20-30 dakika), Tus ise Meşhed’in kuzey tarafındadır (o da arabyla 20-30 dakika). Bu iki güzelliğe bu kadar yakın olmasından dolayı, şehir olarak sevmediğim Meşhed’in sağlam ayakları olduğunu kabul etmek zorundayım.

Nişabur ve Tus İran’ın kadim iki şehri…. Nasıl ki Nişabur dendi mi akla Hayyam ve Attar gelir, Tus dendiğinde de akla İmam Gazali gelir, Firdevsi gelir…

Nişabur’da; Hayyam, dünyanızı süsler ve Attar, ruhunuza hitap eder…

Tus’ta ise; Firdevsi, dünyanıza macera katar ve Gazali, ötekine hazırlar sizi…

Ben böyle bir ilişki kurdum iki şehir ve kalpleriyle ilgili… Genelde insanlar bu dördünden kendilerine iki tanesini seçerler. Ama bilmiyorum ben dördünü birden taşımak istiyorum. Sağ yanımı da sol yanımı da beslemem gerek.

İşte ben, Meşhed’deki ikinci günümün sabahında bu dörtten geriye kalan ikisine varmak için heyecanla kalktım yatağımdan. Davoud ile buluşacaktık önce. Davoud Meşhed’li bir arkadaşım, Horasan Kürtlerinden. Uzun zamandır tanışıyoruz. Meşhed’deki birinci günümüzde bir aksilik çıktı gelemedi. Kendi başımıza dolaştık Nişabur’u ama ikinci gün erkenden gelmişti bizi almak için. Birlikte gittik Tus’a. Uzun uzun anlattı ülkesini, şehrini… Firdevsi’den bahsetti. Kalem alıp izah etti Hafız ve Firdevsi’nin üslup farkını. Ben de buraya yazmak istiyordum amma velakin (veya mamafih:)) into profession olduğundan vazgeçiyorum. Özel bir başlıkta anlatırım belki.

DSC_0115

LC Waikiki reklamlı otobüsümüze sakız parası ücretimizle binip Tus’a doğru gittik. Tus’a varmadan bir yer daha vardı Davoud’un bize göstereceği; Nadir Şah. Fars-Kürt-Türk karışımı bir aileden olan Nadir Şah’ın da önemli bir yeri var bu bölgede. Nadır Şah için modern estetik bir yapı-müze de inşa edilmiş burada.  Mimar Ostad Hosheng Sihun’un eseri olan bu yapı görülmeye değerdir.

DSC_0172 (2)

Daha sonra tekrar otobüse binip Firdevsi’nin aramgahına gittik.

Firdevsi, Farsça’nın şahı, piridir. Simurg’u dağın ardına gönderen adamdır. İran’ın milli tarihinin oluşmasının ve Farsça’nın Farsça olmasının en büyük sazmendidir. Ünlü Şahname‘yi yazandır.  Şahname bir kahramanlık destanıdır. Onda Rüstem vardır, Afrasiab vardır. Okunmalı, bilinmeli hissedilmelidir. Öyle ki Evliya Çelebi onun, Osmanlı ülkesinde kahvehanelerde meddahlar tarafından ezbere okunduğunu rivayet eder.

Benim için ise Şahname daha farklıdır. Çocukluğumdur galiba. Çocukken dinlediğim çoğu masalın asıl kaynağıdır. Her ne kadar anlatıcıları olan halam, annem, ninem bilmeseler de anlattıkları şeyin kaynağının Şahname olduğunu ben şimdi çok iyi anlıyorum onu.

Bunu Firdevsi’nin aramgahında bir kez daha hissettim. Oradaki gravürlere bakarken yanımda Davoud, Farsça olarak bana Şahname’den beyitler okuyordu. Galiba ben onun anlattıklarını ve duvarlardaki sahneleri daha önce görmüştüm. Veya hayal etmiştim çocukken.

DSC_0143

Şehname’den bazı hikayeleri daha sonra anlatmak üzere Firdevsi’den ayrılıyoruz…

Ve beklediğiniz gibi Tus’taki gitmemiz gereken diğer yer: İmam Gazali… İhya-u Ulum-u ed-Din ve Kimya-i Saadet’in sahibi….

Ama… Sanki öyle biri Tus’a değil bu dünyaya bile gelmemiş gibi bakıyor insanlar.  Davoud bizi İmam Gazali’den pek bir şeyin kalmadığını söyleyip en azından bildiğini belirterek yatıştırıyor. Neden kalmamış…?

Çünkü İmam Gazali büyük Sünni alimidir. Bu özet olabilir mi… Yaptığım komplo da olabilir… Daha sonra Türkiye’ye döndükten sonra öğrendim ki İmam Gazali’nin mezarı son yıllarda bulunmuş…

Tekrar Meşhed’e döndük ve bir sonraki şehre yolculuk için hazırlandık.

Sonraki durağımız: (Yazd)

Otobüsümüz Hazır!

IMG_7814

Tüm İran Gezi Notlarım

20 Responses to İran Gezi Notları 9 – Tus Şehri (Meşhed)

  1. tugba says:

    şimdi benim de buraya “hey ömer! seninkisi hayat galiba…” yazmam gerekiyor, öyle değil mi?
    fakat o kadar güzel anlatmışsın ki iran’ı, şairlerini, işi gücü bırakıp, atlayıp bi arabaya bu şehirlere ve bu şairlere ulaşmayı diliyorum, lütfen şiirsel üsluplarla insanları tavlamayınız, sonra bünyemiz kaldırmıyor, üzülüyoruz…

  2. Dogania says:

    hehe:) tuuba! LÜTFEN ŞİİRSEL ÜSLUPLARLA İNSANLARI TAVLAMAYINIZ. çok güzel dedin. bunu gece karanlığında sevdiğim şairlerin mezarlarına kazımak istiyorum. henüz bir mezar taşına sahip olmayan şairlerime de, köşede sıkıştırıp bir eylem havasında yüzüne haykırmak istiyorum. Hey şair! yeter bu çapkınlığın…

  3. tugba says:

    lütfen benim yerime de kız onlara, ben dizeleri yüzünden ne idiğü belirsiz adamların kalplerini sevmek zorunda mıyım, nedir bu vurdumduymazlık? bu işi de senin üzerine attık bakalım, neticede seyyah olan sensin, ben mi kızayım onlara öyle değil mi? haykırışına ömer! :))

  4. Dogania says:

    şairleri öldürmeliyiz tuba. hayatımıza üstesinden gelemeyeceğimiz tuhaflıklar katıyorlar. ben senin bana bıraktığın bu eylemi üstlenmeye hazırım. sonra da toplanıp şairlerin gidişine kutlamalar yaparız… ne yapabiliriz mesela…. şairler yokken kelam olmayacağından susarız… sükutun zevkine varırız..

  5. Omer Dogan says:

    blogun yeni görünüşü nasıl oldu tuuba… yıllar sonra değişiklik yapmak istedim…
    iyi olmuş mu

  6. tugba says:

    ömer yorumu yeni gördüm 🙂 tasarıma gelince, kıskandım ben renklerini, nefis olmuş ancak “cinorek” kısmındaki o hüzünlü kargalar ve dahi karanlık kadınlar da gitmemeliydi, peki bütün bunlar nasıl bir araya gelmeliydi? bu neşe ve bu hüzün….o bir muamma ama coğrafya itibariyle muammalar da bizim işimiz, sen bilirsin 🙂

  7. Omer Dogan says:

    Bu Çalıkuşunu(!) Kim Dağlara Atmış? Olmamış, Sıfır!
    İçerik bir hayli artınca bir şekilde banner’ı feda etmem gerekti Tuğba…
    Ama kargalarımı asla terk etmem. Onlara çocukluğumdan kalma bir borcum var. İlerde anlatırım; ben de M. Kemal gibi haksızlık yapmıştım kargalara…
    Muhakkak bir şekilde kargaları -qıjık denilirdi annemin dilinde- anlatmalıyım.
    Hem sayfanın manifestosunda da var..:
    https://cinorek.wordpress.com/about/

  8. tugba says:

    pekala bayım, renklerin güzel, yazdıkların güzel, biz de okuruz sen anlattıkça, niçin olmasın?
    kargaları, kargaya “qıjık” diyen anneleri, her şeyi… (ömer’e ödev: ulduz ve kargalar-samed behrengi … bu örtmen de çok oluyo ama! )

  9. Cinorek says:

    kelimeler iki kişi bir araya geldikten sonra tekennüm etti tuğba. havvasız olsa idi adem baba, naçar kalırdı onca yükü lisana dökmekte… anlatmak güzel, dinleyen birileri oldukça. renkler de güzel, ona da gören gözler gerek. madem gören gözler var… ben her dem gevelerim bir şeyler.. teşekkürler, iyi ki varsınız. böyle ödevlere can kurban. ödevler de güzel örtmenim…

  10. tugba says:

    havva ve adem’den bu yana, çok değiştik biz

    “şiirimiz kentten içeridir abiler.”

    bunu söylemek, bunu dile getirmek. kentli lüzumsuzluklarımızdan biri işte yazma eylemi. bir de “içsel zeka” ya ilişkin olduğunu söylüyorlar ki katılıyorum, için çok daralması ve çok fazla ters yüz etme ihtiyacı yazmayı da beraberinde getiriyor.

    hepimizin sıkıntıları var insan olmaya dair, acılara, sevinçlere ve tanımlayamadığımız daha bir dünya hislere dair. bunları tumturaklı kelimelerle ifade edince yüceliyorlar da üstelik. al işte, her türlü duygumuzu pazarlıyoruz biz de ama rahatsız değilim hiç. bu bizim somut aklımızın evriminde bilemediğimiz, değişik bir kırılma.

    aklımızın bir olduğu insanlara da ulaşmak var hem, modern çağın en güzide “ruhsal yakınlaşma” gerekliliği.

    böyle ve daha başka şeylerden dolayı yazalım işte, ve yaz da! belki açıklayamadığım şeyler de vardır, bi önemi yok zaten.

  11. Dogania says:

    çalıkuşu yeniden mi yazılıyor orada, bir yerlerde… alıntı yapılır ki oradan:
    ‘gelenler hep gitti. çok sarıldım, çok ağladım. kimseyi unutamadım, bu da kalan olmanın handikapıydı, dayanamadım…’

  12. tugba says:

    modern çağın ferideleri de pek afili cümleler bilemiyomuş ki canım, yazık pek yazık 🙂

  13. Dogania says:

    yok yok modern devrin feridelerini küçümseme tugba. ben onlardaki cevherleri çok iyi görüyorum…
    bu arada avrupalı bir arkadaşım var, biraz sanal. geçenlerde çalıkuşu’nu okuduğunu söyledi. değişik bir heyecan hissettim… sahi yabancılar çalıkuşu’nu nasıl anlarlar…
    sonra belki sen dersin;
    …yalnız orta doğu’da el altında satılan bir açık atlas değildir çalıkuşu…

  14. tugba says:

    demek çalıkuşu? en son ortaokulda okuduğum çalıkuşunu -ki o zaman biz ergenler grubu, kitabı feride ve kamuran aşkı için okumuştuk arkadaşlarımızla, yalan değil- kütüphanemin derinliklerinden çıkardım şimdi bak. onun merakındayım şu an; avrupalı arkadaşın ne düşünecek kitap hakkında, ben yıllar sonra doğunun öğretmeni olarak ne hissedeceğim? unutmadan, avrupalı arkadaşının kitap hakkındaki düşüncelerini, bana da aktarırsan çok sevinirim ömer, cidden çok merak ettim bunu… evet yalnız ortadoğu’da el altında satılan bir açık atlas değilmiş çalıkuşu, diyebilirim belki ben de o zaman?

  15. Dogania says:

    Arkadaşım Doğu’ya pek aşina değil. Çalıkuşu da Türkiye’den okuduğu tek kitap. Çok ilginç buluyor. Hatta o kadar etkilenmiş ki filmini de bulmuş -seksenlerde çekilmiş bir film olsa gerek- onu da izlemiş… Kitabı da 3-4 kez okumuş… Dışarıdan ilginç bir hikaye, ilgilerini çeker tabi….

  16. tugba says:

    salman rushdie bir doğu öyküsünde şifalı hikayeler satan bir seyyar satıcıdan söz eder. senin arkadaşın için de çalıkuşu böyle bir hikaye olmuş olmasın sakın? hem lokman hekim’in kara kaplı defterinin sayfaları dağıldı dağılalı hangi şifa hangi sayfada bilemiyoruz öyle değil mi ama?

  17. Dogania says:

    örtmenimle konuşmak istiyorum. ama bilmiyorum hangi diyalogdan devam etsem… galiba en iyisi burası. çalıkuşundan bahsetmişiz burada… selman rushdie den bahsetmişiz.. belki örtmenim yeni bir şeyler daha anlatır bana…. örtmenim küçük kara balık geldi; ödev ister yapmaya…

  18. tugba says:

    küçük kara balık, konuşmak güzel evet ama ödevler, külfet değil mi insana? bir örtmen ancak cebiri kuvvetli öğrencileri sever hem, bu daha tehlikeli. dünyanın cebirsel açıklamasını yapmak sana düşse mesela, sıfırı bulan insanın bütün değerleri de onunla çarptığı dünya düzenini cevabı bilmeyen örtmene açıklamak… bana hangi kadim cümleleri getirirdin ki o zaman? (örtmenin anlatacak yeni birşeyi yokmuş ki hem…)

  19. Dogania says:

    örtmenimin 8 mart cümleleri müthiş cebirsel kuvvet uyguladı zihnime. hala etkisini bertaraf edebilmiş değilim…:) ama öyle olmalı örtmen, bazı bazı böyle zorlamalı oğlan öğrencilerini…
    bu arada en son gönderdiğim blogtan bahsetmeliyim. ‘boy with a hat’ (şapkalı oğlan)… belki şöyle olsaydı daha güzel olurdu: boy with a red hat. ama o zaman da çakma kokar… bu oğlan çocuğu güzel bir çocuktur. ben hep zevk alarak okurum. onun da örtmenim gibi güzel tepkileri var dünyaya. mesela tam 50 kelimeden oluşan küçük ama çok büyük öyküleri var… örtmenim arada bu oğlan çocuğuna da kızmalı… linkini buraya not edeyim….http://vincentmars.com

  20. Aysel says:

    Selam

Çay içer miyiz!!!!!